21 Mayıs 2012 Pazartesi

Bir Türkiye Masali..Ahmet Akın yazdı


Masal denilince nedense aklımıza ilk gelen “Lafonten’den Masallar” oluyor. Fransız şair ve yazar Jean de la Fontain, yazdığı masallarda Dede Korkut Masalları’ndaki üslupla, hayvanlara ahlaki karakterler vererek onların şahıslarında bazı insan karakterlerinde teşhis ve intak (insan dışındaki canlı ve cansız varlıkları konuşturma sanatı) sanatını sadelik ve açıklıkla uygulamaya çalışmıştır. Masal deyip geçmeyin. Karşınızdakinin nasıl anlayacağı ve yorumlayacağı önemlidir. Nitekim, geçenlerdeki bir köşe yazısında, bakımsız bir kurt ve semiz bir köpek arasında geçen konuşmaları yayınlayan önemli bir yazar, Genelkurmay’ın “Özel” muhtırasına muhatap oldu. Semiz köpeğin adının “Paşa” konulmasına çok sinirlendiler. Allah göstermesin, demek ki, iktidardan birisinin dili sürçse (!), böyle bir söz söylese darbe nedeni olur muydu acaba? Hiç sanmıyorum. Çünkü, “Özel Paşa” fazla ÖZEL.
Masal anlatmak ve bu masala karşıdakini inandırmak yetenek isteyen bir iş. Genellikle masalların, uykuya hazırlanan çocuklar için anlatıldığı düşünülse de, Türkiye’de on yıldır büyükler için masal anlatılıyor. “Bir Türkiye Masalı” anlatıldıkça anlatılıyor ve bitecek gibi de gözükmüyor. “Masal Dünyası” dinleyenlerin hoşuna gidiyor olacak ki, dinleyerek tatlı tatlı uyumaya devam ediyorlar. Unutulmaması gerekir ki, insanlar her zaman iyi olanı ya da iyi buldukları şeyi severler ve örnek alırlar. Yanıldıkları yer, neyin iyi olduğunun değerlendirilmesindedir. Yapıcı ve dürüst değerlendirme yapılabilmesine olanak tanıyan bir ortamın yaratılması önem kazanmaktadır. Böyle bir ortam yaratılmadığı sürece, yapay gündemlerin peşinden gidilmesi tehlikesi vardır.

Her insan, zihnini işgal etmesine izin verdiği egemen düşünce yüzünden şu anda olduğu insandır. Hayat, her durumda seçimlerden ibaret değil midir? Her şey, kendi seçimimize bağlıdır. İnsanın bilerek ve isteyerek zihnine yerleştirdiği ve teşvik ettiği düşünce ve davranışlar, kişinin her hareketini ve davranışını kontrol eden ateşleyici gücü oluşturmaktadır. Bu nedenle olumlu duyguları zihnimizin hakim gücü olarak destekleyip geliştirmek, olumsuz duyguları ise zayıflatarak bertaraf etmek, ortadan kaldırmak çok önemlidir.  Kişinin kendi kendine tekrar ettiği şeye, doğru olsun ya da olmasın, en sonunda inandığı bilinen bir gerçektir. Eğer bir insan bir yalanı durmadan tekrar ederse sonunda yalanın gerçek olduğunu kabul edecektir. Üstelik bunun doğru olduğuna inanacaktır. Çünkü, bilinçaltı yapıcı ve yıkıcı düşünce dalgaları arasında ayırım yapmamakta olup, ona verdiğimiz malzemeyle, yani düşünce dalgalarımızla çalışmaktadır. Bilinçaltındaki data girişi sorgulamadan almaktadır.
Son yıllarda Türkiye’de yapılan, bir masal havası içinde yalanların durmadan tekrar edilerek, halkı, bu yalanların doğru olduğuna inandırmaya çalışmaktır. Bunun yapılabilmesi için de en önemli araç olarak televizyonlar kullanılmaktadır. Başkalarının kendileri için düşünmesi cahil ve yoksul kesimin de hoşuna gitmektedir. İşin içine biraz da macera ve heyacan katınca ilgi daha da yoğunlaşmaktadır. Cehalet ve yoksulluk, işsizlik, rüşvet ve yolsuzluk, adaletsizlik ve hukuksuzluk Türkiye’nin gündeminden kaçırılmaya çalışılmaktadır. Örneğin, Türkiye hızlı bir şekilde din devletine doğru giderken, Başbakan insanların gözünün içine bakarak şu sözleri rahatlıkla söyleyebiliyor: “Türkiye’de laikliğin güvencesi benim.”    
Geçenlerde facebook’da okuduğum bir fıkra, içinde bulunduğumuz konumu çok güzel anlatıyordu:
Kümese müdür aranıyormuş.
Tilki de müracaat etmiş...
Tilki'yi çok beğenmişler ve işe almak istemişler ve
“Ne ücret istersin?” diye sormuşlar..
Tilki; “Ben gülmekten söyleyemeyecegim, artık siz ne verirseniz, verin” demiş.

Tilki kümese müdür olarak atandıktan sonra, kimi tavuk ya da horozların, tilkiyle iyi ilişkiye girmesi, olsa olsa onların diğerlerinden biraz geç yenmesi anlamına gelir.

Yeminli Mali Müşavir Ahmet Akın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder